TIKLA VE DAHA FAZLASINI GÖR

21.05.2011 23:08

 Hayvanlı sirklerde hayat toz pembe değil

 

Çocukken şehrinize gelen sirki gülümseyerek mi anımsıyorsunuz? Sirk haberi alınca çocuğunuzla koşarak gitme planları mı yapıyorsunuz? Önce sizi eğlendirmesi için 'eğitilen' hayvanların yaşadıklarına göz atmaya ne dersiniz?

Bahar ÇUHADAR / Radikal - YASAM

 

Ateşten atlayan kaplanlar, koşan atlar, amuda kalkan filler… Köpekli, kedili, develi, aslanlı yürek hoplatacak, müthiş vahşi hayvan şovları… Heyecan verici değil mi? Rutin şehir yaşamından bir, iki saatliğine kopup, çoluk çocuğun ömrü hayatında bir fil, bir kaplan görmesini sağlamak için cazip bir teklif… Türkiye’yi ziyaret eden ve her birinin başında muhakkak bir ‘dünyaca ünlü’ ibaresi bulunan sirkler çok sayıda insanı cezbederken ‘Yeryüzüne Özgürlük Derneği’ her seferinde bir basın açıklaması yayımlayarak ‘Sirklere gitmeyin!’ diye sesleniyor.


Sirk hayvanlarının işkenceden farksız koşullarda ‘eğitildiklerini’, normalde yapmayacakları hareketleri insanları eğlendirmek adına, ‘zorla’ yaptıklarını anlatıyorlar. Geçtiğimiz günlerde gelen Bulgaristan menşeli Arena Sirki’nin gösterileri sürerken, Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Burak Özgüner’e bağlandık. Hayvanların yaşadıklarını daha detaylı dinleyelim istedik…

 

 

Filler nasıl eğitiliyor? 

Doğal yaşamında günde 32 kilometre yürüyen filler sirklerde, gösteri yokken zincirle tutsak ediliyor. Hareketleri öğrenmesi için kancalı sopayla dövülüyor. Eğitim amacıyla kırbaçlanıyorlar. Bebekken kaçmasın diye vücudu iplerle bağlanıyor. Yavru fillerin daha kolay eğitileceği düşüncesiyle annesinden erkenden koparılıyor.

 

 

Kaplanlar zorla ateşin içinden geçiriliyor 

En çok filler, maymunlar, kaplanlar, aslanlar, köpekler, atlar, ayılar, kediler, güvercinler, fok balıkları çalıştırılıyor. Şempanzeler bisiklete bindiriliyor, kaplanlar ateş çemberlerinden atlattırılıyor, maymunlara akrobatik hareketler yaptırılıyor, köpekler platformlardan atlattırılıyor, atlar ezberletilen hareketleri yapıyor, aslanlar kırbaç sesiyle hizaya sokuluyor. Fok balıklarına müzik eşliğinde alkış tutturuluyor, filler amuda kaldırılıyor.

 

 

Elektrik veriliyor, kırbaçlanıyorlar 

Hayvanlar ayrı mizaçlara sahip olduklarından ‘eğitim’ süreleri de farklılaşıyor. Sirklerdeki hayvan türlerinin birçoğu geçmişte vahşi olan hayvanlar. Dolayısıyla kendinden farklı olan bir hayvandan – insan da dahil – gelecek bir tepkiye vereceği yanıtın sert olması doğal. Bu hayvanların insan kontrolünde üretilmiş olacaklarını düşünsek bile anne-babalarından kendilerine aktarılan vahşilik kaba kuvvetle, işkenceyle, dayakla, açlıkla terbiye edilerek silinmek isteniyor. Sert cisimlerle şiddete maruz bırakılıyorlar, kırbaçlanıyorlar, hareketlerini zorlaştıracak malzemelerle (burun kancası, dar tasmalar, zincirler) bağlanıyorlar, elektroşok çubuklarıyla vücutlarına elektrik veriliyor, kancalı sopa gibi vücuda temas ettiğinde çok acı veren kesici aletlerle darp ediliyorlar. Gösteriler öncesinde aç bırakılıyorlar; verilen ödül (!) olan yiyecek, hayvanları teşvik etsin diye.

 

 

Sirk hayvanına ‘emeklilik’ yok 

Hayvanların ‘emekliye ayrılması’ çoğu zaman mümkün olmuyor. Sirk hayvanları, sirk sahibinin ‘malları’ olarak görüldüğünden hayvanları istediği gibi değerlendirme tasarrufu da sirk sahibinin elinde. Hayvanlar kullanılamaz hale gelene kadar çalıştırılıyor. Tarihte cinnet geçirerek bakıcısını öldüren ya da izleyici kalabalığının arasına dalarak herkesi ezip geçen fil hikâyelerinin nasıl ortaya çıktığına bakmak lazım. Bu hayvanlar, kesinlikle ne kimseyi eğlendirmek, ne doğal yaşamlarında asla yapmayacakları hareketleri yapmak, ne de tutsak olarak yaşamak istiyorlar. 

 

 

Dünyada durum ne?

Yapılan protestolar, topluma yönelik bilgilendirme ve farkındalık yaratma çabaları yavaş yavaş sonuç veriyor. Sirklerde hayvanların kullanımını tamamen yasaklayan yasal düzenlemelerle ilgili epey yol kat edilmiş durumda. Bazı ülkelerdeki hükümetler, il meclisleri, yerel otoriteler, sirklerde hayvan kullanımını engelleyen ve sonlandıran yasaları kabul etti.


Başta eski Doğu Bloku ülkeleri olmak üzere birçok ülkede sirk var. Moğolistan, Çin, Kazakistan, Romanya, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Ukrayna, Belarus, Gürcistan ve Rusya’da sirkler aktif. Devletlere bağlı sirkler bile mevcut. 

İlk yasaklayan Bolivya

Hayvanların sirklerde kullanımını yasaklayan ilk ülkeyse Bolivya. Yunanistan, Kosta Rika, Avusturya, Singapur, Finlandiya, Hindistan, Portekiz, Hırvatistan, İsrail, İsveç, Macaristan, İrlanda’nın Fingal İl Meclisi sirklerde vahşi hayvan kullanımını yasaklayan ülkeler. Bu ülkelere son olarak İngiltere de eklendi.


Hayvanlı sirklerin, gündem maddesi olarak tartışılmaya devam edildiği ülkeler de var. Geçtiğimiz günlerde Romanyalı bir sirkten gelen, bir file işkence edilirken kaydedilen görüntüler tüm dünyada yankı buldu. İngiltere, bu vesile ile yeni bir mevzuat çıkardı. Şiddete maruz kalan ve yıllarca sirkte sömürülen fil de rehabilitasyon merkezine gönderildi. Eski yasaya rağmen, zaten İngiltere’de birçok il meclisi, sirklere hayvan yasağı getirmiş durumdaydı. İngiltere’de 20’den fazla sirk, yerel kararlar sayesinde hayvan kullanımına son vermişti, sadece 10 hayvanlı sirk kaldı. 3 Nisan’da ilan edilen mevzuatla sirklerde Asya fillerinin, kaplanların, aslanların, zebraların, pitonların ve develerin kullanımı yasaklanıyor.


‘Bir kedi niye akrobasi yapsın?’ 

Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Burak Özgüner, sirkleri geçmişte kölelerin satıldığı panayırlara benzetiyor

 

 

Arena Sirki bünyesinde aslanlar, kaplanlar, atlar, midilliler, köpekler, kediler, develer, devekuşları, tavşanlar, güvercinler ve de bir eşek bulunuyormuş. Bu da birçok sirk gibi gezici. Tanıtımlarında sirklerinde dans eden atların ve akrobat kedilerin bulunduğunu yazmışlar. Bu sirke ya da başka bir sirke gidecek olan herkes şunu düşünmeli: Bir at doğal yaşamında dans eder mi ya da bir kedi niye durduk yere akrobasi yapsın? Doğal yaşamında bir aslan kırbaç sesiyle hizaya mı girer yoksa kırbacı elinde bulunduran insanı parçalar mı?


Hayvanları hayatın her alanında sömürmek, beraberinde ‘insana özgü’ diyebileceğimiz birçok etik olmayan davranışın da farkında olmadan kanıksanmasını sağlıyor. Hakları yok saymak, insan dışı varlıkları ve ötekileştirilen bireyleri eğlenilecek, tüketilecek, üzerlerinden tatmin olunacak varlıklar olarak görmek, hükmetmekten doğan hak ihlallerini inkâr etmek, bu insan merkezci bakış açısının sadece birer parçası.

‘Hak ihlalleri teşhir edilmeli’

Bir dönem ‘köle’ diye adlandırılan, ‘ucube’ diye damgalanan insanların sergilendiği panayırların yerini, bugün sirkler aldı. Bu konudaki adaletsizlik bitmiş değil. Çocuklarını önemseyen anne-babaların, çocuklarını bu yozlaşmış ticarethanelere götürürken düşünmesi gerektiği kanaatindeyiz. Hayvanlı sirklerde yaşanan hak ihlallerini teşhir etmek çok önemli. Böylelikle arz-talep dengesi diye anılan tüketim ilişkisinden kaynaklı hayvanlı sirk talebi gitgide tarihe gömülecek.


Hayvanlı sirklerin bulunduğu ülkelerde bu hayvanların artık ‘emekliye ayrılabileceği’ fiziki, psikolojik durumları göz önünde bulundurularak türüne ve ırkına uygun koşulların sağlanacağı tesislerin oluşturularak koruma altına alınması gerek. Buna uygun hukukî zemin ve gereken şartlar, hayvanlı sirklerin bulunduğu ülkelerde bir an önce yaratılmalı.

 

 

Açlıkla terbiye ediliyorlar 

Eğitimi reddeden yunuslar açlıkla terbiye ediliyor, şiddete maruz kalabiliyor. Yunusların çoğu, tabiatlarına aykırı hareketler nedeniyle ölü doğum yapıyor. Yunus gösteri merkezlerinde Japonya, Taiji’den yakalanıp getirilen yunuslar bile var.

 

 

Sirkler Doğu Avrupa’dan geliyor 

Türkiye’de sirk kuran ülkelerin başında Bulgaristan, Rusya, Azerbaycan yer alıyor. Türkiye’den organizasyon firmaları hayvanlı sirkler için belediyelerle anlaşma yapıyor. Birçok ülkede hayvanlı sirkler konusunda yasaklamalar varken, Türkiye’de yaptırım yok. Yerel yönetimler ‘eğlence’ amacıyla sirk kurulması için çabalıyor. Halkın talebi de hayvansız sirklerden çok hayvanlı sirkler yönünde.

 

Kaynak: Radikal

 

 Yorum (0) Yorum yaz! | Etiketler : sirkler,iskence

İzmir'de "Yamuk"u Öldürmekten Hapis İstemiyle Dava

 

 

 
Bundan altı ay önce Bornova'da "Yamuk" isimli bir kediyi tekmeleyerek öldüren üniversite öğrencisi Ufuk Günaydın'ın ilk duruşması bugündü. Hakimin rahatsızlığı nedeniyle ertelenen mahkeme, Türkiye'de hayvana şiddet nedeniyle hapis istemiyle görülen ilk dava olması açısından önemli.
 
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, Bornova İlçesi'nde altı ay önce bir büfe önündeki kolinin içinde yaşayan "Yamuk" adlı kediyi tekmeleyerek öldüren Ege Üniversitesi öğrencisi Ufuk Günaydın hakkında "mala zarar verme'' suçundan 4 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
 
Bugün görülmesi gereken davanın ilk duruşması, hakimin rahatsızlığı nedeniyle ileri bir tarihe ertelendi.
 
Soruşturma aşamasında savcılığa ifade veren Ufuk Günaydın, olaydan önceki gün köpeği ile aynı yerden geçerken, kedinin köpeğini tırmalayarak yaraladığını söylemişti.
 
 
Olay günü, aşırı alkollü şekilde bir arkadaşı ve köpeği ile birlikte kedinin bulunduğu yerden geçtiklerini anlatan Günaydın ifadesinde şöyle demişti:
 
"O sırada bir kedi hırlaması duyduk. Köpeğimi tırmaladığı gece de aynı sesi çıkarmıştı. Arkadaşım kutunun içinde olduğunu söyledi. Kutunun üç tarafı kapalıydı. Arkadaşıma kutuyu çevirmesini söyledim. Maksadım, kediyi dışarı çıkarıp cezalandırmaktı. Ama arkadaşım kutuyu kaldırırken ürktü, kutuyu tekmeledi. Ben de tekme atarken yere düştüm. Bu duruma iyice öfkelendim. İki kere tekme attım."
 
Kaynak: Bianet
 
 

 

 Yorum (0) Yorum yaz! | Etiketler : kedi,tekme,izmir,dava,hapis

Samsun'da köpeği kütükle döverek katlettiler!

 

Hayvana işkence eden adamın görüntüleri kameraya böyle yansıdı...
 
Samsun'da, hayvanlara vahşi şekilde işkence ederek öldürdüğü iddia edilen A.Ç., N.Ç. ve A.Z.'nin, geçtiğimiz günlerde bir sokak köpeğini döverek öldürmesi kameralara yansıdı.
 
Hayvanseverleri ayaklandıran bu video, A.Ç.'nin yeğeni Ş.B.  tarafından çekildi.
 
 
"Dayım bunu devamlı yapıyor"
 
A.Ç., videoyu neden çektiğini şöyle anlatıyor:
 
"Kendisini kaç kez uyardım, ama beni dinlemiyor. Dayım bunu hep yapıyor. Ben de artık dayanamadım ve kameraya çektim gizlice. İnternete koydum, köy halkı düşman oldu bana evimden çıkamıyorum"
 
Hayvanseverler arasında infial yaratan bu video, sosyal paylaşım sitelerinde de paylaşılıyor ve suçluların cezalarını çekmesi isteniyor.
 
Hayvanseverler, Samsun Vezirköprü Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.
 
Kaynak: Habertürk

 

 Yorum (yok) Yorum yaz! | Etiketler :samsun,vezirköprü,köpek,şiddet

Zevk için öldürüyorlar

 

 

 
Tunceli'de 15 gün önce Marçik Bölgesi'nde kaçak avcılık yapanların ateşle silahla vurup öldürdükleri bir vaşak bulundu. Jandarma, vaşağı vurulmasıyla ilgili araştırmasını sürdürürken, bu sabah saatlerinde Cumhuriyet Mahallesi Çığ Mevkii'nde vatandaşlar öldürülmüş bir vaşak görünce durumu Çevre ve Orman Müdürlüğü'ne bildirdi. Ekiplerin yaptığı incelemede vaşağın yetişkin bir dişi olduğu ve kaçak avlananlar tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldüğü belirlendi.
 
Dünyada nesil tükenen hayvanların ilk sıralarında yeralan vaşakların Türkiye'deki büyük bölümünün Tunceli'nin Munzur ve Pülümür Vadisi ile Munzur Dağları eteklerinde yaşadıkları sık sık köylüler tarafından görüldüğü belirtildi.
 
Tunceli Çevre ve Orman Müdürlüğü Çevre Koruma Memuru Hasan Boy, son 15 günde 2 vaşağın kaçak avcıları tarafından öldürülmesinin kendilerini üzdüğünü söyledi. Vaşakların neslinin tükendiğini ve insanların bilinçsiz avcılık yaparak bu hayvanları katlettiklerini belirten Boy, "Bazı vatandaşlarımız bunların nesillerinin tükenmek üzere olduğunu bile bilmiyor. Yani tamamen bilinçsiz bir avlanma sonucu katlediliyorlar. Bazı vatandaşlarımızda gizli bir şekilde silah alarak maganda misali araziye çıkarak önüne hangi hayvan gelirse ateş ederek öldürüyor. Bu çok kötü bir avlanma şekli. Son yıllarda yaptığımız sıkı çalışma ve denetimler sonucu birçok kaçak avcıyı yakaladık ve cezalandırdık. Tunceli'de kaç vaşak yaşadığı konusunda elimizde net bilgiler yok. Çünkü bu hayvanların envanterini çıkarmak çok zor. Vaşaklar gece avlanan gündüz gizlenen bir hayvan türü tespiti çok zor. Ancak tesedüfen görülüyor.
 
Köylüler ve vatandaşların verdiği bilgilerde bölgemizde çoklukla görüldüğü yönünde. Kaçak avcıları yakalamak ve haklarında gerekli yasal işlemleri yapmak için her türlü çalışmayı başlatmış durumdayız" dedi.
 
Munzur Doğa Aktivistleri üyesi Haydar Çetinkaya, iki vaşağın öldürülmesinin yüreklerini yaktığını söyledi. Kendilerinin yaban hayvanı avlanmaması için büyük bir kampanya başlattıklarını belirten Çetirkaya, "Özellikle dağ keçileri ve vaşakların katledilmesini önlemek için çabalarımız her gün artıyor. Biz doğa severler ve Dersimliler her canlının yaşam hakkının kutsal olduğuna inanıyoruz. Hele vaşak gibi dünyada nesli tükenmek üzere olan bu nadide hayvanların avlanmasını önlemek içinde özel bir çalışma yürütüyoruz. Herkese çağrı yapıyoruz lütfen vaşakları avlayan bu kaçak avcıları biliyorlarsa gerekli yerlere bildirsinler. İlimizin yaban hayatının en güzel hayvanlarından biri olan ve nesli tükenmekle karşı karşıya olan vaşakları öldürmek akıl işi değil. Bu hayvanları katledenler kesinlikle avcı değil, doğa katilleridir. Bu avcıların yakalanması için bütün kurumların harekete geçmesini ve kaçak avlanmalar tamamen önlenmeli. Ayrıca Tunceli bölgesinde avcılığın tamamen yasaklanmasını istiyoruz" dedi.
 
Kaynak: Milliyet

 

 Yorum (2) Yorum yaz! | Etiketler : kaçak avcılık,avcılık,tunceli,munzur,vaşak avı

İBB Hasdal Barınağı Kan Kokuyor!

 

Sokakta kalan, sahipsiz, hasta, sakat hayvanları rehabilite etmek amacıyla kurulan Hasdal Hayvan Barınağı'nda yaşanan vahşet, gönüllü çalışanların ifadeleriyle gün ışığına çıktı.
 
Çalışanların ifadelerine göre barınakta rehabilitasyon görmeleri için tutulan hayvanlara işkence ediliyor, gerekli veteriner bakımı yapılmıyor ve hasta hayvanlar kafeslerde günlerce can çekişerek can veriyor.
 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulan Hasdal Hayvan Barınağı'nda çalıştığı 11 ay boyunca şahit olduklarını anlatan Kebire Bozkurt, barınağın tam bir kısırlaştırma ve işkence merkezi olarak çalıştığını söylüyor. Merkeze getirilen bütün hayvanlara ön muayene yapılmaksızın, yaşlı-genç ayrımı yapılmadan kısırlaştırma ameliyatı yapıldığını belirten Bozkurt, ağır hasta olan hayvanların da kendi kaderlerine terk edildiğini ifade ediyor.
 
 
Bozkurt, yaşanan vahşeti şu sözlerle anlatıyor: “Hem hafta içi 15’ten sonra hem de hafta sonları veteriner olmadığı için hayvanlar günlerce kafeslerde can çekişiyorlar. Hafta sonu gönüllüleri bile içeri almadıkları için hayvanlara ne eziyetler çektirildiğini bilmiyoruz. Ancak işyerine geldiğimizde her yerde kan izleri olduğunu görüyoruz. Kafes dışındaki hayvanlara ise su verilmesi bile yasak. Rehabilite edilmek üzere gelen ve süresiz kalması gereken hayvanlar sadece on gün tutuluyor. Bir belediyenin getirdiğini bir başka belediyenin görevlileri salıyor ve nereye saldıkları da belli olmuyor.”
 
 
KAFESİNDE ÖLÜME TERK EDİLEN KÖPEK

Barınakta 1,5 ay çalışmış olan Esra Yıldız ise, Hasdal’la daha ilk tanıştığı günü karşılaştığı vahşeti ise şöyle anlattı: “23 Nisan 2010 günüydü. Gönüllü olarak çalışmaya geldiğim için içeri girmek istedim. Ancak kapıdaki güvenlik önce beni sokmadı. Uzun bir tartışmanın ardından içeri girebildiğimde ise, yoğun bir kan kokusuyla karşılaştım. Hayvanların çoğu zeminde yatıyordu. Hiçbiri iyi durumda değildi ama, içlerinde bir köpek vardı ki, o tam içler acısıydı. Sürekli inildeyerek ağlıyordu. Kafesin içinde ayakta duruyordu, kanlı ishal durumundaydı ve makatından sürekli gelen kanlı dışkılar bütün kafesi kaplamıştı. Ancak hiç kimse onu umursamıyordu. ‘Bu hayvanın hali ne? Veteriner yok mu?’ diye bağırdım. Bana veterinerin gelmediğini, o yüzden yapılacak bir şey olmadığını söylediler. Bunun ağır bir hastalık olduğunu, bu hayvanın en geç 3 gün içinde öleceğini belirterek, kimliğimi bırakıp onu bir veterinere götürmek istedim. Ancak izin vermediler. Daha sonra yoğun baskılarımız üzerine hastaneye götürülen köpeğin ‘gençlik hastalığı’ndan öldüğünü öğrendim.
 
 
HAMİLE KÖPEKLERİ BİLE KISIRLAŞTIRIYORLAR

O günden sonra bir şeyleri düzeltmek adına orada çalışmaya karar verdiğini belirten Yıldız, “Veteriner geliyor, hiçbir hijyen koşulunun dikkate alınmadığı ameliyatlar yapılıyor. Ameliyattan sonra hayvanların bir kısmı kanlar içinde yerlerde bırakılırken, bir kısmı da hemen ameliyat sonrasında Çatalca, Silivri gibi ormanlık alanlarda kaderlerine terk ediliyorlar. Öyle ki birçok hamile köpeği bile bu durumlarını dikkate almadan kısırlaştırdılar. Ameliyattan sonra baygın yatan hayvanları elleriyle taşımak yerine, ayaklarıyla yerlerde itekleyerek götürüyorlar. Barınakta maaşlı 50 personel çalışıyor, ancak hayvanlara bakmak bir yana, hayvanlar can çekişirken dışarıda sigaralarını yakıp cep telefonlarıyla konuşuyor, şakalaşıyorlar. Birkaç gönüllü arkadaşla birlikte kendilerini defalarca uyarmamıza ve veterinerle de konuşmamıza rağmen, hiçbir şey değişmedi. Doğru dürüst yemek bile vermiyorlar. Stokta çok sayıda mama paketi varken ve yeterli olanaklar da bulunurken, o zavallı hayvanlara reva görülen bu muamele nasıl açıklanabilir?” diye konuştu.
 
ÖLÜ HAYVANLAR YERLERDE SÜRÜNÜYOR
 

Hayvansever gönüllü Gizem Yalçınkaya ise birçok kez barınağa gidip içeriye girmeye çalıştıklarını ancak her defasında engellendiklerini belirtti. Bir defasında ölü hayvanların barınağın önüne öylece atıldığına şahit olduğunu ve bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamadığını ifade eden Yalçınkaya şöyle konuştu: “Mamalar getirdik, almadılar; zeminde yatmamaları için battaniyeler getirdik, onları aldılar ama orada çalışan gönüllülerden öğrendik ki bunlar hiçbir zaman oradaki hayvanlar için kullanılmamış. Ülkemizde insanın yaşam hakkına da saygı olmadığını çok iyi biliyoruz. Ama kendine insan diyen herkesin bu vahşete de duyarsız kalmamasını, sesini yükseltmesini diliyoruz.”
 
ZEYNEP KURAY
 
Kaynak: RedHaber